Bazı yerler vardır, insan orada öylece kalmak ister, herseyden herkesten hatta hayattan bile uzakta. Sakinlik ve ısıszlığın tam ortasında sadece kendinizle başbaşa kalabileceğiniz bir yer İnebolu. Biraz kitap, biraz müzik, belki bir laptopla alıp başınızı gidebileceğiniz, ormanın içinde o tahta evlerden birini kiralayabileceğiniz, belki de bir yazı orada,sessizlikte geçirebileceğiniz bir yer. Huzur içinde demiyorum, çünkü o içsel birşey. Dünyanın en güzel huzur veren yerine de gitseniz kalbiniz hep sizinle ve tüm yaşanmışlıklar anılar ve düşünceler o kalbin içinde sizinle beraber. İşte tam da bu yüzden huzurun hiçbir yerde ve zamanda garantisi yok maalesef. O sizin kalbinizde. İneboluya dair tüm bunları yazarken, 'sen böyle mi yaptın , orada böyle birzaman dilimi geçirdin mi' derseniz hayır maalesef. Sadece kaldığım bir gece ve gündüzün sonunda kurduğum bir hayal bu. Gerçekleşmesini umduğum diğer tüm hayaller gibi herhangi bir zamanda yaşanmak dileğiyle rafa kaldırıldı. Denizi hırçın ve bir o kadar da ürkütücü. Özellikle geceleri o denize baktığınızda yüreğinizi kaplayan korkuyu hissediyorsunuz. Yağmurlu ve bulutlu bir sabahta gördüğüm kadarıyla evlerin çoğu denizi görebilmekte. Hani İstanbul'da küçücük birpencereden çok uzaktaki denizi bir parça görebilen bir eviniz olduğunda mutlu olursunuz ya, İnebolu'da hemen hemen bütün evler denizii görebiliyor. Çünkü evler bir tepenin üzerinde sıralanmış ve bir tarafları da ormana dayanmış. Dışı tahtayla kaplı o evlerin yağmurlu bir sabahta çok egzotik bir görüntüsü vardı. Ara sokaklarda içiçe geçmiş bu evlerde yaşam nasıl ne şekilde merak ettim açıkçası. Biz İnebolu'ya zorlu bir gece yolculuğunun sonunda ulaştık. Ancak Sinop'tan İnebolu'ya uzanan bu yolda bir tarafımızda deniz diğer tarafımızda ormanla yaptığımız bu yolculukta muhteşem bir gün batımına tanık olduk ve bunun için epey bir çaba sarfettik. Süreç ve sonucun güzelliğini fotoğraflarla bir nebze olsun paylaşmaya çalıştım.






Hiç yorum yok:
Yorum Gönder