8 Şubat 2014 Cumartesi
Kız Kulesi
Karşımda Kız Kulesi, kaldırımda yürüyen insanlar... Ve işte İstanbul'da sonbahar... Seyrederken kartpostal tadındaki manzarayı, satıcıdan bir İstanbul simidi alıp açlığımı bastırıyorum.
İstanbul'da yaşasam belki sık sık gelirdim bu manzarayı seyretmeye...
Özellikle küçük yerlerden İstanbul'a gidenler büyüsüne kapılıverir bu şehrin. Eskiden benim için de böyleydi. Kalabalık, hiç durmayan trafik, envai çeşit insan tipi etkileyiverir insanı. Zamanla belki de enteresan bulduğun o tiplerden biri oluverir, bir İstanbullu olursun. Belki olmasan, o şehirde yaşamasan daha iyidir. Çünkü güzellik daimi olunca, alışkanlık yapar, bir süre sonra deryada balık misali farkındalığın yiter ve farklılıkların, cazibenin peşine düşersin. Çünkü İstanbul her iki yönüyle de insanı tatmin edebilecek bir şehir. Düşüncelerim eski kafalılık olarak nitelendirilse dahi, benim için İstanbul her zaman Eyüp Sultan'da edilen dua, boğazda binilen vapur, köprüden geçerken hissedilen heyecan, Galata'da balık tutan insanlar, Kız Kulesini sahilde seyrederken verdiğin poz, Eminönü'nde yenilen balık ekmek, camiilerinde duyduğum hayranlık ve daha onlarcası olarak kalacak. Ve daha onlarca kez gitsem dahi gördüğüm her eski sokakta, Zeyrek'te o ara sokaklarda hissettiğim gizemi hissedip, klasik İstanbul'u özleyeceğim. Bunun yanında belki de İstanbul ve heyecanı içimde eskimediği için şükredeceğim.
İstanbul'da yaşayıp hala İstanbul'u yaşayabilenlere, gökdelenlerin büyüsüne kapılmayıp, minareleri görebilenlere buradan çok selamlar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder